16 Ekim 2011 Pazar

Dur Gitme

Dur gitme
Senin çuvalında altın kadehim
Geri dönmen için
Dur gitme
Sensiz ben ateşlere düşerim
Ne zemzemi
Tavaf bitti
Ben susuzum
Arkamdan yırtılmış gömleğim
Ben suçsuzum
Dur gitme
Kuyuya attın aşkımı
Kervan bekliyordum nice zamandır
Kervan geldi
Bak
Yalnızlığa köle satıldım
Düştüğüm yer zindandır
Bıçağa teslim ettim başı
Dur gitme
Bıçak keser mi taşı?
Dur gitme
Bir soru daha sormayacağım
Ama bu tufanda neyin nesi
Söyle
Neden gemine almıyorsun beni
Tüm günahlarımın bedeli ödendi
Bu aşkın ızdırabıyla
Dur gitme

Bir kez daha görmeliyim seni
Dur gitme
Kargadan görmedim ben
Bir sevdayı gömmeyi sende öğrendim
Bekle!
Yunusun ahı olurum
Salihin bedduası
Sodom ve Gomoreye yağdığı kadar
Bela düşer kalbine
Hangi deniz yol verir sana bundan sonra
Dur gitme
Dur gitme
İlk katil Kabil
Ama sen en acımasızısın
Eyyüb kadar sabremem sensizliğe
Züleyhadan kalma günahın

Dur gitme
Engelleyemez bu sapkınlığı Harun
Dur gitme
Tecelli ederse doğrular
Kalır mı tur-i sina?
Ve ben yemin ederim gecenin günahına
Süleyman bile döndüremez
Seni artık yolundan
Kanı hala damlıyor
Şehittir zekerriyya
Ben-i İsrail gibi bana böyle zulmetme
Bak yıllar oldu Yakup hala ağlıyor
Calutun kucağına atma beni

Dur gitme
Dur gitme
Benim yüreğim
Senin sidretül müntehandır
Ötesine izin yok kül olacak bedenin
Dinlemedin sözümü oklandı mutluluğum
Bu kaybettiğimiz kaçıncı imtihandır
Yasaklı aşk meyvesi
Yedirilmiş Ademe
Gidersen takibinde muhakkak kıyamettir
Arkanda bunca acı
Söyle,böyle nereye

Ölümdür bu gidiş yar
Yalvarırım
Dur gitme
Şiir : Abdülkadir Karaca

ömrümün tek sebebi

Hüzün sarar dört yanımı
Korkular çığlıklarını
Atar gider karanlığa
Düşlerim sorgular beni
Dilim Söylüyor İsmini
Mızrap okşarken telleri
Yüreğime yazdım seni
Ömrümün Tek Sebebi
Bunları söylerken sana
Hayatım paramparça
Canım rüzgarla savrulsa
Yinede unutmam seni

3 Ekim 2011 Pazartesi

Sen benim hüzün yanimsin...


Sen benim hüzün yanımsın. Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım. Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığımsın…

Sen benim hüzün yanımsın. Her doğan günle bir ke...z daha ümidimi yıkan tarafımsın. “Olmadı olmayacak” dedirten hain düşmanımsın. “Ah çıksa gelse şimdi…” diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımsın. “Çıksa ve gelse, alsa ve götürse…” diye çırpan kanadımsın. Ve her defasında kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Söküp atamadığım umut çiçeklerini gömdüğüm toprağımsın. Bahar gelir yeşerir diye yağmur, çamur, kar kış demeden suladığımsın. Olur da bir gün açarsın diye beklediğim sevdamsın. Sevda çiçekleri açar mı bilinmez ama umuduna umudumu bağladığımsın.


Sen benim hüzün yanımsın. Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın. “Ne olur kal benimle” dedirtecek kadar yalvardığımsın. “Sensiz hayatı istemiyorum” diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın. Geceyle gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan soldan vuran yanımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Sensizken anlamını yitirdiğim hayatımsın. Bütün kelimelerime yüklediğim anlamsın. “Sen” diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamsın. “Sen, sen ille de sen” diye durup durup nefes aldığımsın. “Sen varsan ben varım” dedirtecek kadar kendimi hiçe saydığımsın. Kaderi kaderime yazılsın diye her gün Yaratıcıya yalvardığımsın. Aklımda, yüreğimde ve duamda olansın.

Sen benim hüzün yanımsın. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle bağlandığımsın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın. Bahtıma doğanımsın. Olmazsa olmazsımsın. Nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim ama en çok ağlatan, en çok da kanatansın… Sen tarifi imkansız aşkımsın. Cansın… Candasın…

Tarihte lafı gediğine oturtanlar

1. Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif' i küçük düşürmek ister:
- "Affedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini
bozmadan şöyle yanıtlamış:
- "Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"

2. Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere
çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri
ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- "Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş. Vezir:
- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabi yapıştırmış:
- "İyi, ben de bilirim."

3. Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili,
Churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir:
- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım."
Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."


4. Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi
Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış
kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş.

5. Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık
birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine,
Churchill' i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
- "Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp
gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa." Churchill, hemen cevap
göndermiş:
- "Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu
seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa."

6. Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
- "İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek
olunca Eflatun cevap vermiş:
- "Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."

7.Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle
ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi
olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri
kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen,
kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- "Ben çekilirim."

8. Meşhur bir filozofa:
- "Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar
fakirsiniz?" diye sorulduğunda:
- "Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan" demiş.

9. Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- "Efendim" demiş, "Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?"
Galile: - "Doğru" demiş, "Benim kulaklarım bir insan için biraz
büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?"
10. Bir filozofa sormuşlar: - "Şansa inanır mısınız?" Filozof:
- "Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle
açıklayabilirdim."