Sevdiğin insanın bir başkasıyla mutlu olduğunu görmekten daha acı olan şey; artık seninle mutlu olmadığını görmektir. Bir zamanlar sana ait olan her şeyin yitimidir kalbinizin acı çekmesine sebep olan… Sıcacık
gülüş yok olur; sımsıkı kavrayan el yerini zoraki bir tutuşa bırakır… Her iki göz de birbirine kilitlenmez artık... Yaşanılan her şey, yerini iğreti bir yapmacıklığa devreder daha önceden asla var olmayan…Bazen tek
taraflı, bazense her iki tarafın da isteğiyle hiç bitmeyecek sandığımız sevdalar doğru yada yanlış, zamanlı yada zamansız; ama bir sebepten son bulur…
Birini sevdiğinde her istediğini verecek kadar cömert olmaya inanıyorum ben. Hiçbir çıkar göz etmeden verilen değerdir insana asıl değeri katan… Karşılığını beklemeden sevebilmektir; o seni sevdiği için değil… Onun mutluluğu için kendi mutluluğunu hiçe sayabilmektir. Zira bencilliğin bittiği yerde hayat bulur sevgi…
Duygular her zaman sözsel dile getirilemiyor. Bir bakış, bir dokunuş, küçük bir incelik ayrıntılarda saklı kalan… Bir şeklide ruhunu okşayabilmek karşındakinin… Daha önce varlığından bile haberdar olmadığın
duygularını ortaya çıkartabilmek… Başka bir sen olabilmek; mutluluklarının yanında korkularını da yaşayabildiğin bir denizde kendini güvende hissedebilmek…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yoğunlukta yaşarken sevdanı, o sevdanın sende bıraktığı tadı kağıda dökmeyi becerebilmek ise oldukça zordur. Bir türlü doğru kelimeler seçilemez; seçilenler de yeterli gelmez… Sizin benliğinizi yükleyebildiğiniz bir şiir ise tüm duygularınızı; acılarınızı, öfkenizi, tutkunuzu, özleminizi, çığlıklarınızı, coşkunuzu… en konsantre sunabilen anlatım metodu olarak o anda imdadınıza yetişiverir.
Öyle şiirler var ki… hele bir de size aktaran kişinin seslendirmedeki tonlaması içinize işleyebilecek
nitelikteyse… Müşfik Kenter, Rutkay Aziz ve de Kenan Işık’ın ağzından dinlediği bir şiire kim kayıtsız kalabilir ki? Yada Oktay Kaynarca… Komik adam diye bildiğimiz Yılmaz Erdoğan… Şiir sadece şairin dizelerinde
değil; okuyanın dudaklarında ve ruhunun yaşattırdıklarında da renk buluyor kanımca… Ne gariptir ki şairin anlatmak istediği ana temadan da öte; her okuyanda uyandırdığı duygu, bıraktığı düşünce birbirinden farklı
oluyor. Bu da yaşanmışlık ve de hazır olunuşlulukla ilintili olarak değişiyor herhalde…
Veda eden de edilen de olsanız, artık hayatınızda olmayan birini seven herkesedir bu şiir;
Sen hiç duydun mu başka bir yüreği kendi göğsünde atar gibi…
Üzüldün mü, yanaklarından süzüldü mü hiç bir başkasının göz yaşları…
Yabancı hıçkırıklar gelip düğümlendi mi göğsünde…
Düşündün mü geceleri…
Senin olmayan rüyalar gördün mü…
Senin olmayan birini sevdin mi…
Gökyüzüne baktın mı, yıldızlar düştü mü, güneş doğdu mu her gecenin
sonunda…
Uyandın mı başka birinin sabahına…
Hiç sevdin mi sen,
Duydun mu başka bir yüreği kendi göğsünde atar gibi …
Gülümseyişini hissettin mi belli belirsiz kendi dudaklarındaymışçasına
yakın, sıcak…
Hiç sevdin mi senin olmayan birini?
Senin olmayan bir şehirde, bir gecede, bir bedende yaşadın mı hiç…
Sen hiç gerçekten sevdin mi senin olmayan birini…?
Sevmenin sadece almaktan ibaret olmadığını kavrayabileceğiniz olgunlukta bir hayat dilerim. Ne demiş şair “Ayrılıklar da sevdaya dair”…
alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder